Metin2 Private Serverler, Metin2 Private Serverlar
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaLatest imagesGiriş yapKayıt Ol

 

 ATATÜRK VE GÜREŞ

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Admin
Administrator
Administrator
Admin


Cinsiyet : Erkek
Nerden : http://twitter.com/ErenAlg
Yaş : 38
Mesaj Sayısı : 13679
Başarı : 1482582
Rep Gücü : 7771

ATATÜRK VE GÜREŞ Empty
MesajKonu: ATATÜRK VE GÜREŞ   ATATÜRK VE GÜREŞ I_icon_minitime14/1/2010, 19:57

EN ÇOK GÜREŞİ SEVERDİ

Atatürk, sporlar arasında en çok güreşi severdi. Bu nedenledir ki, onun güreşle ilgili anıları hem çoktur, hem de ilginçtir.

19
Eylül 1933 gecesi İstanbul`da Maksim Gazinosu salonunda yapılan
Türkiye-İtalya milli güreş karşılaşmasını radyodan naklen yayınını
Dolmabahçe Sarayı`nda ilgiyle izleyen Atatürk, heyecanını yenememiş ve
müsabakaları görmek üzere beraberindekilerle birlikte kalkıp Maksim`e
gelmişti. Atatürk`ün Maksim`e gelmek üzere Dolmabahçe Sarayından
ayrılmak üzere olduğu haberi kendisine iletilen organizatör ve spiker
Said Çelebi büyük bir heyacana kapılmıştı. Haksız da değildi; zira
Maksim salonu iğne atılsa yere düşmeyecek derecede hınca hınç dolu
haldeydi. çelebi, bu unutulmaz anı şöyle hikaye etmektedir:

" ..
Başım sıkıştığı her zaman olduğu gibi, çeneme müracaat ettim. Mikrofonu
bırakıp yüksekçe bir yere çıktım. Avazım çıktığı kadar " Gazi
Hazretleri teşrif ediyorlar, yer açın !" diye bağırdım. O mahşeri
kalabalık bir anda heyecan içinde dalgalanıverdi. Millet birbirini
çiğnercesine yol açtı. En ön sıraya koltuklar konuldu. Bu esnada
Atatürk, maiyetiyle birlikte kapıda göründüler..

Atatürk`ün
salona girişiyle, minderdeki güreş de durmuştu. Bu sırada minderde
Arabacı İsmail güreşiyordu. Atatürk, salonu pek sıcak bulmuş ve onun
emriyle bütün pencereler açılmıştı. Bundan sonra güreş kaldığı yerden
devam etmiş ve Arabacı İsmail, İtalyan rakibini sayıyla yenmişti.

Bundan
sonra sıra, Saim Arıkan`ın İtalyanların en ünlü güreşçilerinden biri
olan büyük şampiyonları Lombardi ile yapacağı maça gelmişti. Bu maçı da
Saim Arıkan`dan dinleyelim:

" .. Sıra bana gelmişti. Heyecanım
son haddini bulmuştu. Gongun bir an önce vurmasını bekliyordum. 72
kiloda karşımdaki rakip de İtalya şampiyonu ve Avrupa ikincisi olan
meşhur Lombardi idi. O zamanki güreşler onar dakikalık iki devreden
ibaretti, yirmi dakika sürerdi. Nasıl güreştiğimi hatırlamıyorum. Fakat
sonradan bana anlattıklarına göre, fırtına gibi güreşmişim; adeta kedi
fare ile oynar gibi oynamışım Lombardi ile. Atatürk güreşe kendini o
kadar kaptırmış ki, heyecandan yerinde duramıyormuş. Hayatımda bundan
daha zevkli, bundan daha heyecanlı bir şey gördüğümü hatırlamıyorum,
diyormuş hep. Maçın daha birinci devresi bitmeden; 9 dakika 30 saniyede
İtalyan`ın sırtını mindere yapıştırdım. Aynı anda İtalyan`ın üzerinde
iken, başımı çevirip Atatürk`e baktım. O koca adam, o kahraman kumandan
ayakta, ellerini havaya kaldırmış, "Yaşa Saim!" diye bağırıyordu. Benim
için bundan daha büyük mükafaat, bundan daha unutulmaz bir an olabilir
miydi ? ."

Türk güreşinin bu tarihi olayı Türkiye İdman
Cemiyetleri İttifaki`nın 25 Ekim 1933 günü Ankara`da yapılan VII. Genel
Kongresi`nde Güreş Federasyonu Başkanı Ahmet Fetgeri Açeni`nin
raporunda şöyle naklediliyordu:

"..19 Eylül 1933 günü
İtalyanlarla yapılan üçüncü müsabakayı büyük ve kıymetli vücutlarıyla
şereflendiren Ulu Gazi Maksim Salonu`nun fazla izdihamını görünce
kudretli muhakemeleriyle bu salonda müsabakaların yapılamayacağını
işaret buyurdular ve açılması mümkün olan hava deliklerinin derhal
açılmasını emrettiler. Nitekim müsabakayı şereflendirmek suretiyle Türk
gençliğine en büyük zaferini kazandırmış olan Büyük Gazi`mize salonun
müsadesizliği yüzünden borcumuz olan istirahatle esbabının temin
edilememiş olması Federasyonumuzu harkulade müteessir ve muazzep
etmiştir. Hiç şüphe yoktur ki, alakadar bütün makam ve zevat da bizim
duyduğumuz teessürü aynen duymuşlardır.."

Daha sonra yine aynı raporda şu satırlara rastlanır:

"..19
Eylül 1933 Çarşamba akşamı İstanbul`da Maksim Salono`nda İtalyanlarla
yaptığımız güreş müsabakası eşsiz Büyük Gazi`mizin yüksek huzurlarıyla
pek büyük şerefe mazhar olmuştur ve güreşçilerimiz yüce rehberlerinin
önünde çarpışmak saadetine kavuşmuşlar ve bu suretle en bahtiyar ve en
tarihi günlerini yaşamışlardır. Şimdiye kadar hiçbir spor şubesinin
ulaşamadığı bu büyük zafere güreşimiz erişmiştir. Sporumuzun erdiği
şerefli günü hersene kutlamak amaciyla 19 Eylül günleri bütün güreş
bölgelerinde Ulu Gazi Güreşleri adı altında müsabakalar yapmak
istiyoruz. Bu bayramın büyük kongremizce kabul ve tasdik edilmesini
teklif ve rica ediyoruz.."

Güreş Federasyonu`nun bu teklifi
Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı`nın VII. Genel Kongresi tarafından
kabul ve tasdik edilmiş olmasına rağmen "Ulu Gazi Güreşleri"
gerçekleşememiştir...

ÇOBAN MEHMET İLE

Balıkesir
meralarında çobanlık yaparken akranlarıyla güreşleri seyreden Balıkesir
Kumandanı Hikmet Paşa, onu İstanbul`a göndermişti. Burada yetişip
parladı Koç Çoban Mehmet. 1928-1940 yılları arasında Milli Güreş
Takımımız ağır sıkletini kimselere bırakmaz ölümsüz bir ün yaptı.
Atatürk`ün pek sevdiği ve alnından öptüğü güreşçiydi Çoban Mehmet.

İtalyanları
yenen Milli Güreş Takımı Florya`daki Cumhurbaşkanlığı Köşkü`nde Büyük
Atatürk tarafından davet ve kabul olunup yemeğe alıkonulmuştu. Atatürk,
İtalyanlar karşısında cidden parlak bir sonuç almış bulunan
güreşçilerimizi teker teker kutlamış, bu arada özel bir sevgi duyduğu
sevimli ağır sıklet şampiyonu Çoban Mehmet`e takılmaktan da kendini
alamamıştı.

-"Sen herkesi kolayca yeniyorsun Mehmet.." demişti
Ata, sonra ilave etmişti "Seninle güreş tutsak beni de yenebilir
misin?.." Koca çoban, çocuksu bir mahcubiyet içinde başını önüne
eğmişti.

"Sizi bütün cihan yenemedi Paşam, ben nasıl
yenebilirim?.."Büyük Atatürk, Çoban Mehmet`in bu cevabı karşısında pek
duygulanmış ve aslan yapılı ağır sıklet şampiyonumuzu alnından
öpmüştü...

GÜREŞTEN ÇOK İYİ ANLARDI

Atatürk, Florya
Köşkü`nde istirahat ettiği günlerde Çoban Mehmet çoğu kez Büyük Mustafa
(Çakmak) ile birlikte Florya Plajına gider, orada etraflarını çeviren
büyük meraklı topluluğunun ortasında, kumlar üzerinde güreş tutarlardı.
Atatürk, Belediye Plajı kumsalında cereyan eden bu güreşi Köşk`ten
görür görmez hemen haber salıp pehlivanları yanına çağırırdı. Köşk`te
Çoban Mehmet`e takılan, onun zeki cevapları karşsında pek keyiflenen
Büyük Atatürk kendileriyle uzun sohbetlerde bulunur, pehlivanlara
yemekler çıkarttırırdı. Pehlivanlar Köşkten ayrılırlarken de yaveri
vasıtasıyla ceplerine birer zarf koydurtmayı ihmal etmezdi. Zarfın
içinden, o zamanlar için pek büyük bir maddi değer taşıyan 50 lira
çıkardı enaz.. çoban Mehmet`in Atatürk hakkındaki şu sözleri ilginçtir:

-
"Rahmetli Atatürk, güreşten çok iyi anlardı. Buna, bizlere huzurunda
yaptırdığı güreşlerde çok şahit olmuşumdur. Biz güreşirken, yaptığımız
hataları veya iyi hareketleri anında sezer, bize ihtarda bulunur veya
takdirlerini bildiren sözler söylerdi. Onun iltifatlarına nail olmak
bizler için sevinç ve gururların en büyüğü olurdu hiç şüphesiz.."

ANKARA`DA YAPILAN GÜREŞLERDE..

Ankara
Güneş Kulübü tarafından 10 Mart 1938 Perşembe gecesi Ankara Halkevi
Salonu`nda organize edilen ve Ankaragücü, Demir Çankaya, Harbiye ve
Muhafızgücü kulüplerine mensup 35 güreşçinin katıldıkları güreş teşvik
müsabakalarına Atatürk de ani olarak yüksek huzurlarıyla şeref
vermişti. Beraberinde Başbakan Celal Bayar, İçişleri Bakanı Şükrü Kaya,
Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras, Adalet Bakanı Şükrü Saraçoğlu ve
manevi kızı havacı Sabiha Gökçen olduğu halde Ankara Halkevi`ne gelen
Atatürk, salonu dolduran seyirciler tarafından coşkun tezahüratla
karşılanmış ve bu sevgi gösterileri dakikalarca sürmüştü.

O
akşam güreşlerin açılış konuşması için kürsüye çıkan Güreş Kulübü
kurucularından ve Büyük Atatürk`ün en yakın arkadaşlarından Cevat Abbas
Gürer sözlerine şöyle başlamıştı:

- "Türk varlık ve benliğini
yaratan sevgili güneşimiz Atatürk`ü Ankara sportmenleri adına en derin
duygularımla selamlar ve huzurlarıyla sportmenlerimize şeref veren
sayın vatandaşlarıma da saygılarımı sunarım. Aziz vatandaşlarım, biraz
sonra bedeni kuvvet denemelerini göreceğiniz pehlivanlar, benzersiz
Büyük Önderimiz ve onun kudretli hükümeti tarafından güreşe verilen
ehemmiyetin ve gösterilen yüksek ilginin tecelliyati olarak Ankara spor
kulüplerinin tertip ettikleri spor müsabakalarının tatbikatını
yapacaklardır.."

Güreş sporunun bir tahlilini yapan Gürer sözlerini şöyle bitirmişti:

-
`Türk genci! Temiz karunda ve yüksek cevherinde kökleşmiş bulunan bu
kuvvetin herşeyden önce en büyük aşıkı yine sen olacakın. Başbuğun
(Atatürk) ve büyüklerin senden bunu istiyor. Unutma ki, yezyüzünde en
yenilmez kuvveti ifade için "Türk gibi kuvvetli " derler. Cedlerinin
armağanını bugün sen güçlü göğsünde emniyetle her zaman
taşıyabilirsin.."

BİR AMELE İLE YAPTIĞI GÜREŞ

Güreş
yazan Murat Sertoğlu, güreşten pek hoşlanan Atatürk`ün çoğu kez
yanındaki arkadaşlarını güreşmeye teşvik ettiğini, hele iri cüsseli iki
yakın dostu Vasıf Çınar ile Refik Koraltan`ı güreştirmekten bilhassa
büyük haz duyduğunu yazmaktadır.

Atatürk`ün yakın
arkadaşlarından Cevat Abbas Gürer`in bir anısı da bunu doğrulamaktadır.
Rahmetli Gürer, "Sel Kitapları"nın "Atatürk Kütüphanesi" dizisinin 8.
kitabı olarak yayınlanan "Yakınlarından Hatıralar" adlı eserde bir
anısını şöyle nakleder:

"..Bir ağaç dibinin toprağını kabartan
ve o civarda yalnız çalışan bir işçinin önünde Atatürk durdu. İşçiye o
kadar yakındı ki, çapasının kalkıp inmesinden fırlayan toprakların
küçük parçaları Atatürk`ün zarif ve düzgün ayakkabılarını okşuyordu.
önünde duran, karşısına dikilen bu kişiye işçi bakmadı bile.

Bu vaziyette epeyce durduk ve seyrettik.

İşçi ne kendine ne de çapasına bir an dinlenme firsatı vermiyordu.

Atatürk`ün: - Nerelisin çocuğum?..
Suali işçiyi doğrulttu, çapasını yere dayattı:
-Kastamonuluyum beyim!
-Kastamonu`nun içinden misin?
-Hayır, köylüğündenim
-Askerlik yaptın mı?
-Yapmaz olur muyum?
-Harp gördün mü?
-Sakarya muharebesinde bulundum, İzmir alındıktan birkaç ay sonra tezkere aldım.
Pehlivan
yapılı Sakarya gazisinin cevabından haz ve zevk duyduğu, fakat
kendisini tanıtmak istemediği için olacak Atatürk`ün işçiye son sorgusu:
-Sen
güreşir misin? oldu. Bu suale kadar ciddi bir çehre ile gözünü
kırpmadan cevaplarını veren işçi gülümseyerek mütevazi bir tavır aldı
ve:
-Güreşmez miyim? Dedi Ne yalan söyleyeyim; toprağı çapalarken
yeri sarsan darbelerine şahit olduğum 30-35 yaşarında, gürbüz
yaradılışlı, pişkin vücutlu, yay gibi atik ve tetik bakışlı, çelik
bilekli Kastamonulu ile güreşmemi Atatürk`ün teklif edeceğinden
heyecana düşmüştüm. Bereket versin başını gülerek bana çeviren Atatürk
gözünü kırptı ve işçiye dönerek:

-Benimle güreşir misin? dedi.
-Ben işçiye büyük muhatabını anlatabilmek imkanını ararken Atatürk:
-Bırak
çapanı, ileri gel! emrinde bulundu. Bu emre tereddütsüz riayet eden
Kastamonulu çapasını bıraktı, ilerledi ve el ense etmeye hazırlandı.
-Ben
seri bir hareketle işçinin arkasına geçerken Atatürk ile Kastamonulu
güreşe tutuşmuşlardı. Atatürk`ü ciddiyetle, var kuvvetiyle saran ve
sarsan Kastamonuludan kurtarmak için, Atatürk`e göstermeden ve
hissettirmeden, bir çelme attım, Kastamonulu yere yıkıldı. Fakat hemen
ayağa kalkan işçi mağlubiyeti saymadı. Kısa bir münakaşa oldu. Müşkül
vaziyetteydim. İşçinin bir ayağımın dayandığı toprağın kaymasından
dolayı yıkıldığına, yoksa benim bir müdahalem olmadığına dair teminat
verdim.

Atatürk ile işçisi tekrar güreşmek üzere
birbirlerinden ayrılabildiler. Kastamonulu katiyen Atatürk`ü
tanımamıştı. İşçiden beş-on adım uzaklaştıktan sonra ufak bir mükafaat
vermek için Atatürk`ün müsaadesini istedim. Bu gibi vaziyetler de
cömert olan Atatürk`ün:

-Bir lira ver! Demesi hayertimi uyandırdı. Teveccüh ve muhabettine güvenerek:

-Biraz
sonra zat-i devletinizin kim olduğunu öğrenecektir. Tok gözlü ve
alnının teriyle kazanmaya alışmış bu yurttaş sizin lütfunuzu hatıra
olarak saklayacaktır. Bari işine yarayacak miktarda verirsek
sevindirmiş oluruz, mütalaasında bulundum. Atatürk gülerek, fakat çok
manalı kaşlarını çatarak:

-Bir lira yüz kuruştur. Az mı? buyurdular.
-Evet, yüz kuruş işçinin bir günlük yövmiyesidir, cevabında bulunarak sustum.

-Öyle ise on yövmiye ver! emrinde bulundular.
-Döndüm, Kastamonuluya yaklaştım. On lirayı kendisine uzatırken bu sefer işçi.
- Bu parayı bana niçin veriyorsun? Sualinde bulundu.

Koca Türk`ün sebepsiz para almayacağını hissettiğimden:
Mintanın biraz yırtıldı da, yenisini alırsın diyerek parayı kabul ettirebildim. Bu hareket tarzımdan merakı artan işçi:
Sen kimsin beyim? dedi.

-Ben
tüccarım, fakat güreştiğin bey bu çiftliğin sahibidir diyerek Atatürk`ü
tanımayı işçinin zekasına bıraktım ve büyük adama yetişmek üzere acele
yanından ayrıldım. Onbeş yirmi dakika sonra aynı yoldan dönüyorduk.
Kastamonulu işçi bizi görür görmez koşarak yanımıza geldi. Heyecanını
saklayamıyordu. Hemen Atatürk`ün ellerine sarıldı ve öptü. Yüreğinin
bütün samimiyetiyle:

- Demin Atamı tanıyamadım, beni affet. Ben hiç sizinle güreşebilir miyim? dedi.
Atatürk:
- Zararı yok, şimdi burada ikimiz biriz. Devlet ve milletin işleri başında ben senin büyüğünüm, babanım.
Buyurdular ve işçiyi okşadılar, işçinin başını okşadılar.."
Rahmetli
Cevat Abbas Gürer`in bu anısında Atatürk`ün Kastamonulu amele ile
kendisini güreştirmek isteyeceğinden korktuğunu söylemesi, Ata`nın
mahiyetindekilere güreş yaptırmaktan hoşlandığı gerçeğini vurgular.

Bunu yine Cevat Abbas`ın bir başka anısında daha görüp anlamak mümkündür:

"
..Atatürk sporu severdi. Ekseriye hafif cimnastik egzersizleri yapardı.
Son yıllarda ise kürek çekmek ve yüzmek başlıca uğraştığı sporlardı.
Florya`da gün olurdu ki, bir saatten fazla denizde halk arasında kalır
ve yüzerdi. Ağır ağır kürek çekişi pek metodikti. Pehlivanlığı sever,
pehlivanları takdir eder, onlarla uğraşmayı zevk edinirdi. Berlin
Olimpiyatları`nda Dünya Birinciliğini kazanan hafif sıklet güreşçimiz
Yaşar`ın başarı haberinin yarattığı neşeli gece, Atatürk`ün ömrü içinde
sayılabilen en coşkun sevinçli gecelerden biri olmuştu.

Bilhassa
son yıllarında muhafazasına memur olan erleri Atatürk sık sık çağırır,
onları boylarına, sıkletlerine göre eşleştirip güreştirir ve
hakemligini bizzat yapardı. Çiftlerin güreş müddetinin yenmek veya
yenilmekle nihayete erdiğini kabul etmez, güreşleri devam ettirirdi.

Ve
"Türk erleri bütün kuvvetleriyle birbirlerine saldırmalı, candan
güreşmeli. Fakat galip ve mağlup onlar için yoktur. Ancak beraberliği
kabul ederim" demekle beraber nadiren iltimas ettikleri de olurdu.
Sofrada bulunan yakınlarına da seyrek olmakla beraber güreş
imtihanından uzakta bırakmazdı. Hepimiz için endişeler doğuran bu
imtihan ekseriya dolu mideler esnasında vaki olduğundan tehlikeli de
olurdu.

Aynı boy, aynı cüsse ve aynı yaşta olanları
karşılaştırmak yakınlarına pek yorgunluk vermezdi ama genç, dinç ve
çelik gibi muhafız erleriyle karşılaşmak ve elense etmek kolay değildi.
Sıra savuşturmak için sofradan sıvışmak firsatını arayanlanmızla güreş
meydanına çağırılanlardan, şaka ve hatır tanımayan ve yalnız
Başbuğlarının emrini ifaya hazırlanmış erlerle elele geldikten sonra
pes edenlerimiz çok olurdu.."

KORALTAN`A MEYDAN OKUMA

Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlarından Fuad Sirmen`in bir anısından Büyük
Atatürk`ün bir yaz akşamı Büyükada`daki Anadolu Kulübü bahçesinde
otururken açılan bir güreş konusunun hemen ardından, eski T.B.M.M.
Başkanlarından Refik Koraltan`ın güreşe davet edişini öğreniyoruz.
Sirmen şöyle anlatıyor:

-"Nasıl
oldu, kesin olarak anımsamıyorum, ama bir gün Atatürk, "Benimle
güreşecek var mı?" diye sormuşlardı. Soruyu takiben milletvekilleri
arasında oturtmakta olan Refik Koraltan`ı seçerek ona "Haydi benimle
güreş bakalım, acaba yenebilecek misin?" diye sormuştu.

Refik
Koraltan, Atatürk`ün yakından tanıdığı kişilerden biriydi. Onun gür
sesiyle açık açık konuşmasından hoşlanırdı. Refik Koraltan, Atatürk`ün
bu önerisini biraz ciddiye almış ve cüssesinin verdiği güvenle. Atatürk
ile ciddi bir güreş tutmak istemişti. Bu durumu sezen Atatürk,
Koraltan`ın omuzuna dokunarak "Sen güreş etmesini bilmiyorsun" demişti.
Bu söz üzerine Koraltan şaşırmış ve elense çekmek isteyen eli havada
kalmıştı. Sonra Konya Milletvekillerinden Hamdi Bey`e dönerek "Haydi
seninle güreşelim" dedi. Ve gerçekten de Hamdi Bey ile güreş oyununun
en güzel örneklerini vererek hazır bulunanların takdirlerini
kazandılar. Atatürk bu arada kulübe gelen yakın tanıdıklarının
çocuklarını da güreştirmekten hoşlanırdı. örneğin Ahmet Emin Yalman`ın
oğlu Tunç ile Kazım Özalp`in oğlu Teoman Özalp`i güreştirdiklerini çok
iyi anımsıyorum.."

SANATKAR HAZIM`I DA GÜREŞTİRMİŞTİ..

Atatürk`ün Sofracıbaşısı Cemal Granda, Hürriyet Yayınları tarafından
yayınlanan "Atatürk`ün Uşağı İdim" adlı kitabında ünlü sanatçı Hazım
Körmükçü`yü nasıl güreştirdiğini şöyle anlatır:

"..Hazım,
Atatürk`ün en sevdiği aktörlerden biri idi. Ankara`dan İstanbul`a
gittikleri zaman onu sofrasında görmek isterdi. Temsil sonrası
otomobilini göndererek bu büyük sanatçıyı saraya getirtir, karşılıklı
sanat sohbetleri yapardı. Neşe, espri havası içinde geçen toplantı
sırasında çeşitli konular üzerinde görüşülür, tartışılırdı. Yine bir
yaz gecesi geç saatlerde Hazım, Atatürk`ün sofrasındaydı.

Konu spora gelmişti. Atatürk sanatçıya şöyle sordu:
- Hazım, hiç spor yaptın mı ömründe?

Hazım, Atatürk`ün güreşi sevdiğini ve çoban Mehmet`i de koruduğunu bildiğinden:

-Gençliğimde biraz güreş yaptım Paşam. diye doğru olmayan bir karşılık verdi.
Aradan
beş-altı saat geçmişti. Spor konusu unutulmuştu. Bir aralık Atatürk`ün
yaverinin kulağına bir şeyler söylediği gözden kaçmadı. Yaver hemen
uzaklaştı. Daha beş dakika bile geçmeden, yanında Muhafiz Alayından
seçme, yarı beline kadar çıplak levend endam on pehlivan erle beraber
göründü. Herkes şaşırarak, ne olacağını merakla bekliyordu. Az önce
söylediklerini unutan Hazım, başına geleceklerden habersiz, gelenlere
biraz da şaşkınlıkla bakıyordu. Atatürk keyifli keyifli:
-Kuzum Hazım şunlarla güreş de marifetini görelim, demez mi?

Hazım`da şafak atmıştı. Hemen kendini toparlayıp işin içinden sıyrılmaya çalıştı:
-Aman Paşam, ben gençliğimde güreştim. Güreşi falan çoktan unuttum. Bunlar benim pestilimi çıkarırlar...

Ama Atatürk kararlıydı. İlle de Hazım`ı güreştirecekti. Gülümseyerek:
-Sen
neşenle kalpleri tuşa getirmiş adamsın. Bunlar senin karşında dayanır
mı? deyince gözleri yaşaran Hazım, Atatürk`ü kıramayacağını anlayarak
çaresiz ceketini çıkardı. Kollarını sıvayarak pehlivanların yanına
yaklaştı, kulaklarına yavaşça:

-Bak ben pehlivan filan değilim.
Şimdi bizim vazifemiz Paşa`yı neşelendirmek. Siz kendinizi boşa
bırakın, ben sizi tutacağım, diye onların saflıklarından da yararlanıp
masanın önüne kadar getirdi. Boşta duran pehlivanın bir anlık
dalgınlığını firsat bilip, hemen elense bile onu yere düşürmeye
çalışınca Atatürk:

-Bravo! Bravo. Yaşa Hazım!.. diye bağırdı.
Salon kahkahadan kırılıyordu. Sabaha karşı sofra dağılırken Hazım çevresindekilere:

-Meğer Paşa`mın önünde güreşmek ne kadar zormuş. Kuyruk sokumuma kadar terledim, diyordu.."
Bu
olay da Atatürk`ün yanındakileri güreştirmekten ne denli büyük bir zevk
duyduğunun bir başka ifadesidir. Çevresindekini güreştirmekten duyduğu
zevkin altında da güreşe karşı olan büyük merak sevgisinin yattığı da
gerçektir. Güreş, Büyük Atatürk`ün belli başlı tutkularından biriydi
muhakkak ki...

GÜREŞ SEVGİSİNİN BİR BAŞKA ÖRNEĞİ..

Büyük
Atatürk`ün güreşe karşı olan büyük sevgisini Ferit Celal Güven`in bir
yazısından da anlamak mümkündür. Güven bu yazısında diyor ki:

"..Çankaya`da
büyük bir salonun ortasında kurulmuş kalabalık bir sofradayız Atatürk,
hafızamda bugün gibi canlı kalan sözleriyle Türk milletinin cibilli
sporculuğunu izah ediyordu:
"- Benim en çok sevdigim spor
güreştir, dediler ve devam ettiler: Hangi Türk neferini, köylüsünü
isterseniz soyup meydana çıkarınız. Dik omuzları, iyi, kusursuz
teşekkül etmiş adaleleri, keskin yüz çizgileri, yanık tatlı renkleri,
kafa yapıları, insanın ruhuna itimat ve neşe veren bir eser olarak
canlanır. Spor yalnız beden iktidarının üstünlüğü sayılmaz. İdrak, zeka
ve ahlak da bu işe yardım eder. Zeka ve ihatası kısa olan kuvvetliler,
zeka ve ihatası yerinde olan daha az kuvvetlilerle başa çıkamazlar. Ben
sporcunun zeki, çevik ve aynı zamanda ahlaklısını severim..

Atatürk,
boş zamanlarında çok defa Muhafız Alaylarındaki erlerin güreşmelerini
seyreder, onların en küçük teknik hatalarını bulup tashih edermiş.

-Dün
yirmi neferin güreşlerini seyrettim. Birbirleriyle kıyasıya güreştiler.
Her müsabakanın sonunda bir galip çıkar. Çok ciddi kapıştılar. O kadar
ki, gömlekleri parçalandı. Bu derece çetin döğüşmeye ben sebep
olmuştum. Gömleklerini ödemem icap ederdi. Kendi gömleklerimi bunlara
dağittırdım. Giymelerini söyledim. Hiçbirisi giymedi. Hayretle sebebini
sordum:

Köylerimize çocuklarımıza ve evlerimize bundan daha büyük ne götürebiliriz? dediler..
"BURADA
GÜREŞLER TERTİPLEYİNİZ!.." Büyük Atatürk, 9 Mart 1930 günü Antalya
gezisi sırasında tarihi Aspendos`a giderek orada incelemelerde
bulunmuştu. Tarihi tiyatro anfisini pek beğenen Atatürk orada Antalya
Müzesi Müdürüne şu direktifi vermişti:

- "Bu tiyatro binasını restore ediniz ama kapısına kilit vurmayınız. Burada temsiller verin, güreşler tertipleyiniz. "

ÇOCUKLUK YILLARINDA..

Büyük
Atatürk`ün güreş zevk ve merakının çocukluk yaşlarından kalma olduğunu,
çocukluk arkadaşlarından olan eski Ankara Belediye Başkanı Asaf
İlbay`ın şu sözlerinden anlamak mümkündür:

-"Çocukluk yıllarında
da şık ve temiz giyinmeyi severdi. Kuvvetli ve cesaretli insanlara
hayranlık duyardı. Güreşe bayılır, mahalle çocuklarını sık sık
güreştirir, seyrine doyamazdı.."

GÜREŞ KONUSUNDA DA BİLGİ SAHİBİYDİ

Güreş
Federasyonu Basın ve Halkla ilişkiler Müşavirliğini yapmakta olan eski
futbol hakemi ve spor yazarı Veli Necdet Arığ, bir süre Güreş
Federasyonu Asbaşkanlığı görevinde de bulunan ünlü futbol adamımız
Orhan Şeref Apak`tan dinlediği bir anıyı "Atatürk ve Güreş" adlı
eserinde şöyle dile getirir:

-"Büyük Atatürk`ün ölümünden çok
az önce idi. 1938 yılının başlarında Cevat Abbas Gürer Güreş
Federasyonu Başkanı, ben de ikinci Başkan ve Genel Kaptan bulunuyordum.
Serbest stildeki güreş memleketimizde iyice tutunmuştu. Biz o yıllarda
Serbest ve Greko-Romencilerimizi karşı karşıya getirerek iddialı bir
müsabaka tertiplemiştik. Müsabakalar serbest stilde yapılacaktı. Her
yönden iddiali olan bu müsabakayı, güreş sporuna büyük ilgi duyan ve
güreşçileri her vesileyle koruyan Atatürk de şereflendirmişlerdi.

Halkevi salonunda yapılan müsabakalara rahmetli Yaşar Doğu ile Celal Atik de katılmışlardı.

Atatürk`ün
huzurunda yapılan ve büyük alaka gören müsabakalar Atatürk`ü çok memnun
etmişti. Müsabakaların sona ermesi üzerine yöneticileri ve güreşçileri
huzurlarına davet ederek, bütün güreşçilerle teker teker meşgul
oldular. İş ve aile yaşantıları hakkında kendilerinden bilgi aldılar.
Bize dönerek:

-Serbest ve Greko-Romen güreşçilerin
müsabakalarını izledim. Benim bu husustaki kanaatim. serbest güreşin
bizim bünyemize daha yatkın olduğudur. Bunun üzerinde ısrarla çalışın,
göreceksiniz bir gün gelecek şampiyonluklar bir birini kovalayacaktır,
buyurdular.."
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.pvpserverler.org
 
ATATÜRK VE GÜREŞ
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Metin2 Private Serverler, Metin2 Private Serverlar :: Pvpserverler Forum Aktüel :: Atatürk Köşesi-
Buraya geçin: