Türk kadını, yüzyıllardır geri bırakılmış ve sosyal hakları elinden
alınmış, adeta yok sayılmıştır. Medeni ülkeler seviyesine çıkmak
isteyen Türkiye Cumhuriyeti, kadınlarına ikinci sınıf insan muamelesi
yapamazdı. Zira kadınlar, Milli Mücadele'de, milli teşkilatlar kurarak
çalışmalar yapmışlar, cepheye silah taşımışlar ve vatanın kurtulması
için erkeklerle beraber savaşmışlardır.
Medeni hukukun
kabulüyle, kadın erkek eşitliği benimsenmiş; evlenme, tarafların
isteğine bırakılmış, aradaki vekil sistemi kaldırılarak evlendirme
memurunun önünde yapıla nikâhlar geçerli sayılmış, bu nikâhtan sonra
isteyenin dini nikâh yaptırması serbest bırakılmış; tek eşlilik
uygulaması getirilip boşanmalardaki "talak" usulü kaldırılıp boşama
yetkisi geçerli sebepler aramak şartıyla mahkemelere bırakılmıştır.
Ayrıca kadınlar, miras paylaşımında ve şahitlikte de erkeklerle eşit
olma hakkına sahip olmuşlardır.
Bu hukuki düzenlemelerin yanı sıra,
Türk kadınının kültür seviyesini yükseltip sosyal hayatta ve çalışma
sahasındaki gerçek yerlerini almaları konusunda bütün çalışmalar
yapılmıştır. Bu girişimler sonrasında, Türk kadını dünya kadınlarına
örnek teşkil edecek ilerlemeler kaydetmiştir.
Atatürk kadınlara verdiği değeri aşağıdaki sözleriyle de belirtir:
"Zaman
ilerledikçe, ilim ilerledikçe, medeniyet dev adımlarla yürüdükçe,
hayatın, asrın bugünkü gerçeklerine göre evlat yetiştirmenin
güçlüklerini biliyoruz... Bugünün anaları için gerekli özellikleri
taşıyan evlatlar yetiştirmek... Pek çok yüksek özelliği şahıslarında
taşımalarına bağlıdır. Bu sebeple kadınlarımız daha çok aydın, daha çok
feyizli, daha fazla bilgili olmaya mecburdurlar."
''...Türk
kadını dünyanın en münevver, en faziletkâr ve en ağır kadını olmalıdır.
Ağır sıklette değil; ahlakta, fazilette ağır vakur olmalıdır. ''
''...Milletin
kaynağı, sosyal hayatın esası olan kadın, ancak faziletkâr olursa
vazifesini ifa edebilir. Herhalde kadın, çok yüksek olmalıdır..."
Atatürk başka bir konuşmasında,
"Bir
topluluk, cinsinden yalnız birinin asrın icaplarını edinmesiyle
yetinirse o topluluk yarıdan fazla güçsüzlük içinde kalır... Bizim
topluluğumuzun başarısızlığının sebebi kadınlarımıza karşı
gösterdiğimiz kayıtsızlık ve kusurdan ileri gelmektedir...''
diyerek kadınlara vermiş olduğu değeri belirtir