Kandemir Konuk'un kitabından alınıp kendi ağzıyla anlattığı anılar!!
AYDEMİR AKBAŞ
" Gülriz Sururi - Engin Cezzar Tiyatrosunda Haldun Taner'in "Zilli
Zarife" adlı oyununu oynuyorduk. Ben rol gereği salonun arkasından
gelip sahneye çıkıyordum...
Bir gece Bakırköy Akıl Hastanesi hastalarına oynarken yine arka kapıdan
salona girdim. İçerisi tıklım tıklım akıl hastalarıyla doluydu.
Sıram gelince yine her zamanki gibi salondan sahneye çıkmak için
yürüdüm. Yürüdüm diyorum ama, yürüyemedim. Yolun kenarındaki koltukta
oturan bir hasta ceketime yapışmış bırakmıyordu.
Asıldım, zorlandım, imkansız... Bir türlü kurtaramıyorum. Sonunda eğildim:
- Bırak beni, bırak sahneye çıkıcam, dedim.
Akıl hastası büsbütün belime sarılıp bağırdı:
- Olmaaaz... Buradan seyret! Hemşire Hanım tembih etti, sahneye çıkmak yook!..
O beni deli sanmış bırakmıyor ben de deli gibi kendi kendime gülüyordum.. "
HALİT AKÇATEPE
" Tiyatrocu arkadaşlarla Ankara Gençlik Parkındaki bir çay bahçesinde
oturuyorduk. Bir yere telefon etmem gerektiği için ikide bir kalkıp
karşıdaki genel telefona gidiyor fakat, telefondan ses gelmediği için
tekrar gelip yerime oturuyordum... Gide gele iyice yorulmuş ve
sinirlenmiştim... Sonunda garsona seslendim:
- Kardeşim bir de sen baksana, şu telefondan bir ses geliyor mu ?
- Peki Halit Ağabey, gidip bakayım.
Garson koştu telefonun yanına gitti, ahizeyi kaldırmadan, evet, hiç
elini bile sürmeden telefona kulağını dayadı dinledi, dinledi, sonra
oradan bana bağırdı:
- Yoo, hiç ses gelmiyor ! "
MUSTAFA ALABORA
" Müjdat ( Gezen ) ve ben eşlerimizden ayrılmıştık. Müjdat yalnız
yaşıyordu. Ben de bir müddet onun evinde kaldım. İşte bu dönemde bir
akşam ben mutfakta çoban salatası yaparken telefon çaldı. Müjdat açtı,
kısa bir konuşma yapıp kapattı ve yanıma geldi.
- Mustafa, salataya sakın soğan koyma!..
- Niye?..
- Şimdi tanımadığım bir kadın telefon etti, yanında bir kadın daha varmış, bize oturmaya gelmek istiyorlarmış...
İkimiz de bekardık ve iki tane tanımadığımız kadın kendilerinden
coşmuş, gelmek istiyorlardı... Eee, Müjdat haklıydı tabi, salataya
soğan koymamak gerekirdi...
Neyse, kısa bir süre geçti. Ben diğer yemeklerle ilgileniyorum. Birden
kapı çaldı. Ben mutfakta olduğum için Müjdat kapıya gitti... Ve kapıyı
açar açmaz, bana ordan seslendi:
- Mustafaa...
- Efendim?..
- Salataya soğan koyabilirsin!..
Haklıydı Müjdat, çünkü gelen kadınlar çok çirkindi!... "
SADRİ ALIŞIK
" Çok eski seneler, fazla çalışılan, peşpeşe film çevrilen günler...
Birisi hayli zamandır beni arayıp, mutlaka bir randevu istiyormuş... Ne
konuda görüşeceğini de söylemiyormuş. Bayağı merak ettim. Sonunda
buluştuk... Orta yaşın üstünde efendiden bir adam. Çay kahve içildi
hemen konuya geçildi:
- Sadri Bey, dedi adam, beni sizi çok severim.
- Sağ olun, teşekkür ederim.
- Siz hayatı bilen olgun bir sanatçısınız.
- Eksik olmayın efendim.
- Sizin yardımsever bir insan olduğunuzu da duydum noolr bana yardım edin.
- Nasıl bir yardım istiyorsunuz?
Adam şöyle derin bir soluk alıp anlatmaya başladı :
- Sadri Bey, benim bir oğlum var, 17-18 yaşlarında... Bu çocuğu ancak siz kurtarırsınız.
Ben tabii afallayıp sordum:
- Nerden kurtarıcam nasıl kurtarıcam oğlunuzu ?
Adam yine bir soluk alıp devam etti:
- Sadri Bey, bu benim oğlan ilkokulu zar zor bitirdi. Ortaokuldan belge
aldı. Ben de bunu meslek öğrensin diye kunduracının yanına verdim. Bir
ay sonra kavga edip ordan ayrıldı. Sonra ben bunu elektrikçinin yanına
verdim, orda da durmadı. Kahvede çalıştı, derken içkiye sigaraya
başladı. Kahveciyi dövüp işten ayrıldı. Kısacası bir baltaya sap
olamadı. Bari artist olsun diye size geldim Sadri Bey... "
ŞEVKET ALTUĞ
(1) " Yıllar önce bir Karadeniz kasabasında turnedeydik. Oyunun ertesi
günü otelden çıkıp biraz hava almak istedim. Eşim Jale de 'Gelirken
bana bir naneli ciklet al' dedi...
Bakkala girdim.
- Bir naneli ciklet istiyorum, dedim.
Bakkal, şekerli-çikolatalı acaip bir şeker verdi.
- Naneli yok mu diye sordum. Bakkal şöyle dik dik yüzüme baktı. Sonra da ağır ağır konuştu:
- Ha buni naneli niyetine çiğne daa!
Ben de Karadenizli olduğum için kızamadım tabii. Otele kadar kendi kendime güldüm..."
(2) " 60'lı yıllarda tiyatro ile Anadolu'da geziyoruz. Bir gün bir
otele gittik. Ben, gösterilen odaya çıktım. Yastığa baktım, yatılacak
gibi değil. Daha önce bir başkasının yattığı belliydi. Yastıkta,
çarşafta saçlar kıllar vardı.
Sinirlendim, hemen aşağıya indim.
- Lütfen o yatağın yastığını, çarşafını değiştirin, çünkü benden önce başkası yatmış, dedim.
Otelci şöyle yanıtladı beni:
- Yahu kardeşim, senden önce yatan da Müslüman, ne olacak yani!... "
CÜNEYT ARKIN
" Filmlerdeki tehlikeli sahneleri, özellikle tarihi filmlerdeki
sahneleri, bir Kazak sirkinde çalışırken öğrendim. Bu yüzden,
filmlerimde düblor kullanmadım. Fakat atlı sahnelerde ordan burdan
bulduğumuz araba atlarıyla çekimlerde bir hayli kaza atlattığım için,
artık yarıştırılmayan bir İngiliz yarış atı satın aldım.
Polenez köy'de rahmetli Süreyya Duru ile Malkoçoğlu'nu çekiyoruz. Atın
bir huyu vardı, ne kadar eğitilse de boş kaldığı anda ahıra doğru
koşuyordu.
Süreyya Beye rica ettim ahırın aksi yönüne doğru koşturayım diye, ama
görüntünün önemini kastederek ahır istikametine koşmamı istedi. Çekim
başladı benim at deliler gibi koşuyor. Dizginlere asılmama rağmen
fırtına gibi gidiyor. Kamera açısından çıktığımız halde ben atı
durduramıyorum. 120 ile giden bir araba gibi gidiyoruz. Çekim durdu
ama, bizim durmamız mümkün değil. Derken tam kavşağı dönüyorduk, baktım
karşı istikametten bir araba hızla üzerimize geliyor. Araba da çok
süratli biz de. Bir an şöför mahalinde oturan yaşlı adamın dehşetle
açılmış gözlerini gördüm. Vee. biz o sıçrayışla arabanın üzerinden
aştık. Araba bizim altımızdan geçti. Altımdaki yarış atı olduğu için
kolaylıkla engel aşan bir at. Tam anlamıyla filmlerdeki gibi bir sahne!
At hızını kesemeden doğru ahıra gitti. Ve telaşla aynı yere geri
dönüyoruz. Ben merak içindeyim acaba bir kaza oldu mu diye, ne oldu
diye. Olay yerine geldik, baktım araba durmuş içinden yaşlıca bir bey
ve hanımı inmişler yol kenarında oturuyorlar. Adam bembeyaz olmuş
tirtir titriyor. Ve söyleniyor :
- Bundan sonra bir daha içki içmiycem! Artık hayal görmeye başladım!