Serbestlik... Oyun tarihine baktığınızda devrim
yaratmış ve yeni bir oyun türünün ortaya çıkmasını sağlamış oyunlarda
hep bu özellik görünür.
Bu kadar “serbest” olduğumu hatırladığım
ilk oyun Dune 2’ydi. Dune 2 zamanının ilk gerçek zamanlı strateji
(Real-Time Strategy) oyunuydu ve zamanı için bir devrim yaratmıştı.
İşte Black&White’ı da ilk oynamaya başladığımda aklıma bunlar
geldi. Black&White yeni bir oyun türünün başlangıcı ve kesinlikle
bir devrim yaratabilecek kadar güzel bir oyun.
Peter Molyneux
ismi size tanıdık gelir mi bilmiyorum ancak bu tasarımcı demin
bahsettiğim “serbestlik” öğesini en iyi kullanan oyun tasarımcısıdır.
Efsanevi oyun Dungeon Keeper’ı da yaratan insan olduğunu söylesem
sanırım pek şaşırmazsınız. Eğer Dungeon Keeper’ı oynayıp sevdiyseniz,
Black&White’ı da seveceğinize garanti veriyorum.
Black&White’ta
bir tanrıyı yönetiyoruz. Amacımız mümkün olduğu kadar çok insanın bize
inanmasını sağlamak ve bu sayede Praying Power’ımızı arttırıp
güçlenmek. Ancak oyundaki tek amacımız bu değil. Aynı zamanda besleyip
büyütmemiz gereken bir hayvanımız var. Bunun dışında bir de Nemesis ile
uğraşmamız gerekiyor. Nemesis yeryüzündeki kendinden başka bütün
tanrıları silip tek tanrı olmaya çalışan bir tanrı. Yani oyun çok yönlü
ve bu yüzden alışması oldukça zor. Ancak alıştıktan sonra bu bir sorun
olmaktan kalkacak.
Oyunda belirli bir Praying Power’ınız (dua
gücünüz) var. Size ne kadar fazla insan tapıyorsa bu gücünüz o kadar
artacaktır. Aynı zamanda bu gücünüz ne kadar fazla olursa da siz o
kadar güçlü olacaksınız.
Oyunda kendinizi bir el olarak
görüyorsunuz. (Zoom sistemine ve oynanışa alışmak biraz zaman alıyor).
İki taraftan birini seçmek zorundasınız: Black ya da White. Yani iyi ya
da kötü. İyi yada kötü olmak size belirli bir avantaj sağlamıyor. Ancak
bazen kötü olunca işleri daha çabuk halledebiliyorsunuz. (Mesela kötü
iseniz evsiz halka ev yapmak yerine direk evsizleri öldürebilirsiniz.
Böylece ne masrafa girişirsiniz ne de zamanınız gider). Aynı zamanda
kötü olmaya başladıkça eliniz de değişiyor, daha siyah bir hale
bürünüyor ve tırnaklarınız uzuyor.
Oyundaki Zoom sistemi ilk
bakışta karmaşık gibi görünse de alışmaya başlayınca ne kadar pratik
olduğunu anlayacaksınız. Zoom sistemi o kadar gelişmiş ki isterseniz
köyünüzü kuşbakışı bir görüntüden seyredebiliyor, isterseniz de gidip
bir köylünüzün göz rengine bile bakabiliyorsunuz.
Oyunda
köylülerinizin size inanmasını sağlamak için Miracle (mucize) kullanmak
zorundasınız. Ne kadar çok miracle yapabileceğiniz Praying Power’ınız
ile ölçülüyor. Praying Power size tapan insanları dua güçlerinden
oluşuyor. Aynı zamanda köyde ortalıkta kürelerin içinde de
bulabilirsiniz ancak bunları bulmak oldukça zor. Her ırk değişik ve
maksimum 6 tane miracle verebiliyor.
Mesela örnek olarak
Celt’ler daha defansif ve iyileştirmeye dayalı Miracle’lara sahipken
Aztec’ler daha çok savaş ve saldırı tarzı Miracle’lara sahipler. Bu
yüzden seçeceğiniz ırk oyunun geri kalanını da tamamen değiştiriyor ve
her ırk için farklı stratejiler ortaya çıkıyor.